Harmoni Psikoloji

BLOG






kidsf-wallpaper-2799-1200x750.jpg

Oyun, 1960’ lı yıllardan itibaren çocuk terapisinde bir terapi, bir sağaltım metodu olarak kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde de çocuklarla çalışıyorken birçok farklı problemin çözümünde kullanılan en etkili yöntemlerdendir. Davranış problemleri, kaygı bozuklukları, duygu-durum bozuklukları, korkular ve fobiler, dikkat eksikliği ve hiperaktivite, bozukluğu, özgüven eksikliği, istismar, tuvalet eğitimi, enkoprezis (dışkı kaçırma problemi) ve enürezis (alt ıslatma) oyun terapinin kullanıldığı problemlerden bazılarıdır.

Oyun, çocuğun kendisini ifade etmesinin en doğal aracıdır. Çocuk; gerginlik, hayal kırıklığı, güvensizlik, saldırganlık, korku, kafa karışıklığı ve şaşkınlık gibi birikmiş duygularını oyun yoluyla dışarı aktarma fırsatı bulur.Çocuk açığa çıkan bu duygularıyla yüzleşir, bunları denetlemeyi öğrenir ve bunlardan uzaklaşır. Duygusal olarak kendini rahatlamış hisseden çocuk; kendisi olma, kendisini düşünme, kendi kararlarını verme, psikolojik olgunlaşma ve böylelikle kendiliğini fark etme için gerekli olan gücü de hissetmeye başlar.

Oyun terapi odası iyi bir büyüme zeminidir. En önemli figürün çocuk olduğu, oyunu ve davranışlarını kendisinin yönlendirdiği bu güvenli alanda; kimse ona ne yapması gerektiğini söylemez, tavsiyede bulunmaz, onu azarlamaz, rahatsız etmez, onun mahremiyetini ihlal etmez. Çocuk burada kanatlarını açabileceğini hisseder; tam olarak kabul olduğu için kendisine doğrudan bakabilir; düşüncelerini uygulayabilir. Dünyası artık buradadır; çatışan ebeveynler arasında bir piyon haline geldiği veya bir başkasının hayal kırıklıkları ve saldırganlıklarının hedefi olduğu dış dünyada, yetişkin otoritesi, rakip akranlar veya sıkıntılı durumlarla yarışmak zorunda değildir. Başlı başına bir bireydir. Ona itibar edilir ve saygı gösterilir. İstediği her şeyi söyleyebilir ve tamamen kabul görür. Oyuncaklarla nasıl isterse öyle oynar ve tamamen kabul görür. Nefret edebilir, sevebilir veya taş bir heykel gibi kayıtsız olabilir; yine de tamamen kabul görür. Bir kasırga kadar hızlı ya da bir kaplumbağa kadar yavaş olabilir ve ne hızı kesilir ne de acele ettirilir. Kendi hızında ilerlemesine izin verilir.

Yetişkinlerin yönlendirmesi, koruması, azarlaması, kısıtlama, eleştiri, onaylamama, destek veya müdahalelerinin olmadığı bir ortam çocuk için özel bir deneyimdir. Tüm bunların yerini, kendisi gibi davranmasının tam olarak kabul edilmesi ve izin vericilik almıştır.

Kendi yollarını bulmak, kendilerini sınamak, kişiliklerini açığa çıkarmak, kendileri için sorumluluk almak… Terapi sürecinde olan bunlardır.

Her terapi deneyimiyle çocuk ilerler, daha olgun ve bağımsız bir birey olmak için cesaret kazanır.

Kaynak: Oyun Terapisi / Virginia M. AXLINE

 

 

Uzman Klinik Psikolog Hilal KÜÇÜK


squares-rubik-s-rubiks-broken.jpg

Yapılan birçok araştırmaya göre, akademik başarıda organizasyon ve planlamanın yanında problem çözme becerisi de çok büyük bir öneme sahiptir. “Problem”, “Problem çözme” ifadeleri ilk etapta matematiksel terimler gibi algılansa da günlük hayatımızda birçoğumuz farkında olmadan sıklıkla bu kavramları kullanırız aslında. Çocukluğumuzdan hatta bebekliğimizden itibaren yaşamımız devam ettiği sürece hayatımızın her alanında problemlerle karşılaşırız. Bu doğal, yaşamsal sürecin bir parçasıdır. Bu aşamada da bir problemle, sorunla karşılaşmak değil, onu çözebilme yeteneğidir önemli olan. “Sorunun değil, çözümün bir parçası olmak”, yetişkin hayatında da hep beklenen ve istenen bir şeydir. Fakat bunun olabilmesi için yani çözüm odaklı olabilmek için de çocukluktan itibaren problem çözebilme yetisinin geliştirilmesi gerekmektedir.

Bir problemi çözebilmek için yapılması gereken bazı şeyler vardır. Örneğin; ilk önce bir problem olduğu kabul edilmelidir. Daha sonra ise problemin ne olduğunu ve neden kaynaklandığını anlamak, keşfetmek gerekir. Son aşama ise olası çözüm yolları üzerine fikir yürütmek ve bunları deneyerek, deneyimleyerek çözüme ulaşmayı içerir. Bu süreç yetişkinde de çocukta da böyle işlemektedir. Sadece, her yaş için, çözülmesi gereken problem ve bu problemin zorluk derecesi değişmektedir. Çok basit bir örnek vermek gerekirse; 2-3 yaşındaki bir çocuk için oynadığı topun koltuğun altına gitmesi ve elini uzatarak onu alamaması çözmeye çalıştığı bir problemdir. Çocuğun topa ulaşabilmek için uzun bir şey gerektiğini düşünmesi, bunun için evde çubuk araması, uğraşması vb. ise onun problem çözme becerileriyle ilgilidir.

Bu bağlamda bakarsak; çocuğun bir problemi çözebilmesi için, öncelikle onun çözümlenmesi gereken bir sorun olduğunu anlaması gerekmektedir. Bu da ancak çocuğun düşünme yetisinin gelişmesi ile mümkün olmaktadır. Daha sonra da çözüme ulaşmak için denemeler yapabilmeye cesaret ve isteğinin olması gerekmektedir ki, burada da ebeveynlerin tutumları önem arz etmektedir. Çocuğun etrafına bir kâşif edasıyla bakıp keşifler yapabilmesi ve yeni bakış açıları kazanabilmesi için; onu destekleyen, cesaretlendiren, ona kendini değerli hissettiren, düşünmesi için fırsatlar verilen bir ortam oluşturulmalıdır. Maalesef ki ebeveynlerin en çok yaptığı hatalardan biri de budur. Mesela, anne/baba çocuğundan bir şey yapmasını istediğinde, ona bir sorumluluk verdiğinde; bunu nasıl yapması gerektiğini de söylüyor. Çocuğun bunu kendisinin düşünüp, nasıl yapacağına karar vermesine fırsat vermiyor. Hatta çocuk farklı bir şekilde yapmaya çalıştığında engelleniyor, yanlış yaptığı bir durumda da ‘ben sana öyle yapmamanı söylemiştim’ şeklinde eleştirilerle çocuğa ket vuruluyor. Hâlbuki böyle davranmak yerine; çocuğun düşünmesi için fırsatlar sunulması, çocuğun yaptığı hata eleştirileceğine bunun nasıl düzeltilebileceği üzerine konuşulması, hataların insanlara doğruya ulaşmak için bir basamak olduğu ve denemekten vazgeçmemesinin söylenmesi çocuğun gelişimi için daha sağlıklı bir yol olur.

Ya da arkadaşıyla bir sorun yaşadığında buna hemen müdahale etmek, ‘benim çocuğum haklıdır’ edası takınmak yerine; durumu iyice anlamak ve bu sorunun nasıl çözülebileceği noktasında çocuğun da düşünmesi, neler yapılabileceği yönünde alternatif çözümler üretebilmesi sağlanmalıdır. Olaylara bu şekilde bir tavırla yaklaşıldığında, aynı zamanda, çocukla beyin fırtınası yapılmış olunur ve çocuğun bu çok önemli alışkanlığı kazanması da sağlanabilir zamanla. Böylece aslında sadece  ‘günü kurtarmış’ olmayıp, çocuğun hayatının farklı aşamalarında da bir problemle karşılaştığında kullanabileceği bir yöntem öğretilmiş olunur. Önemli olan da budur zaten, yani çocuğa hazır çözümler sunmak yerine ona problem çözmeyi öğretmek, diğer bir ifade ile ‘balık vermek yerine balık tutmayı öğretmek’ daha değerlidir.

 

 

 

 

Uzman Klinik Psikolog Hilal KÜÇÜK

 

 

 

Not: Bu yazı Ağustos 2018’de www.tavsiyeediyorum.com adresinde yayınlanmıştır.


kaygı.jpg

Günlük hayatta hepimizin kaygılandığı zamanlar olur. Bu insan olmanın, duyguları olan bir canlı olmanın doğası gereği bir durumdur. Örneğin; bilmediğimiz, yabancı bir ortama girerken başlangıçta kaygı duyabiliriz. Yada tüm sınıfın önünde sunum yapacakken veya işyerinde bizi değerlendirecek bir jüri önünde projemizi anlatırken kaygı yaşayabiliriz. Örnekleri çoğaltmak mümkün. Tüm bu durumlar, kısa süreli kaygı yaşamamıza sebep olabilir fakat durumlar sona erince yaşadığımız kaygılı hal de söner, sonlanır. Bu çok doğal, normal bir süreçtir.


3.jpg

Kaygı bozuklukları içerisinde en sık klinik başvuru alanlardan biri sosyal kaygıdır. Her popülasyondan kişi olabilir fakat başvuran kişilerin özelliklerine bakıldığında genelde eğitim düzeyi yüksek kişiler olduğu görülüyor. Aslında kadında da erkekte de görülme oranı aynı fakat kliniğe başvuru, erkek hastalarda daha fazla. Buna sebep olarak; bu durumun iş, kariyer ve sosyal açıdan erkekleri daha fazla etkilemesi olduğu düşünülebilir. Diğer kaygı bozukluklarına kıyasla daha erken yaşlarda başlıyor, ortalama 15-25 yaşlar arasında yani tam ergenlik dönemine denk geliyor. Bu davranışlar ergenliğe atfedilebiliyor ve bu sebeple ayırt etmek de güçleşebiliyor, kliniğe başvuru gecikiyor. Genelde üniversite döneminde ya da iş hayatına başladıktan sonra yani kişinin sosyal, akademik ve kariyer hayatını sekteye uğrattığını fark ettikten sonra bunun bir sorun olduğu düşünülüyor ve yardım aranıyor.


2.jpg

Günümüzde depresyon, dünyada ve ülkemizde ruh sağlığı alanında çalışanların en sık karşılaştıkları hastalıklardan birisidir ve her geçen gün depresyon tanısı alan kişi sayısı artmaktadır.  Nedeni tam olarak bilinmemekle beraber en çok kadınlarda görülmektedir. Erkeklerin, yaşadıkları problemleri yalnız başına çözmeye çalışması ve uzman desteğine başvurma durumunun daha az olması da bu grupta depresyonun daha az olduğu görüşüne sebep olabilir. Depresyon yaşamın her döneminde olabilmekle beraber bazı durumlarda ve dönemlerde bu risk daha fazla artmaktadır. Postpartum (doğum sonrası) depresyon, madde kullanımına bağlı depresyon, mevsimsel depresyon bu durumlara örnek verilebilir.


1.jpg

Bu soruyu birçok ebeveyn soruyor. Özellikle bir sorunla karşılaştığında, çocuğundan beklemediği bir durum karşısında ilk akla gelen “bu çocuk neden böyle oldu?” sorusu. “Hâlbuki hiçbir şeyini eksik etmedik, ne istediyse hemen aldık, bir dediğini iki etmedik” şeklinde ifadeler kullanırlar. Burada doğru olan, çocuğun her isteğinin emir telakki edilerek sınırsız bir şekilde yerine getirilmesi değildir. Önemli olan, çocuğun ihtiyaçlarını keşfederek bu doğrultuda hareket etmektir. Bu şekilde davranılan çocuklar genelde; hiçbir şeyden mutlu olmazlar, doyumsuzdurlar. Beklemeye ve yokluğa tahammülleri yoktur, sabırsızdırlar. Okulda onun istediği oyun oynansın, arabada/serviste onun istediği şarkı çalsın, herkes onun etrafında dönsün isterler. En ufak bir olumsuzluk karşısında yıkılırlar. Sadece o ve onun istekleri vardır, başka türlüsünü kabullenemezler. Bebeksi tutumlar sergilerler, egosantrik(benmerkezci) davranmaya devam ederler.






Kendinizi Yeniden Tanıyın

İletişim Bilgilerimiz

Aşağıdaki İrtibat Bilgilerimizden Bize Ulaşarak  Randevu Alabilirsiniz. Harmoni Psikoloji ile Kendinizi Daha İyi Tanımak İçin Daha Ne Bekliyorsunuz ?


Danışma Hattı

0555 100 16 16



Mail Adresimiz

info@harmonipsikoloji.com



Sosyal Medya’da

Takip Edin

Siz de sosyal medya’da sayfalarımızı  takip ederek Harmoni Ailesi’ndeki yerinizi alabilirsiniz.



© 2018 Harmoni Psikoloji – Tüm Hakları Saklıdır.

Open chat
Merhabalar...Hoşgeldiniz.... 🙂
Merhabalar...Hoşgeldiniz.... 🙂