Sosyal Kaygı Bozukluğu
Kaygı bozuklukları içerisinde en sık klinik başvuru alanlardan biri sosyal kaygıdır. Her popülasyondan kişi olabilir fakat başvuran kişilerin özelliklerine bakıldığında genelde eğitim düzeyi yüksek kişiler olduğu görülüyor. Aslında kadında da erkekte de görülme oranı aynı fakat kliniğe başvuru, erkek hastalarda daha fazla. Buna sebep olarak; bu durumun iş, kariyer ve sosyal açıdan erkekleri daha fazla etkilemesi olduğu düşünülebilir. Diğer kaygı bozukluklarına kıyasla daha erken yaşlarda başlıyor, ortalama 15-25 yaşlar arasında yani tam ergenlik dönemine denk geliyor. Bu davranışlar ergenliğe atfedilebiliyor ve bu sebeple ayırt etmek de güçleşebiliyor, kliniğe başvuru gecikiyor. Genelde üniversite döneminde ya da iş hayatına başladıktan sonra yani kişinin sosyal, akademik ve kariyer hayatını sekteye uğrattığını fark ettikten sonra bunun bir sorun olduğu düşünülüyor ve yardım aranıyor.
Kalabalık bir ortama girerken ya da bir topluluk önünde konuşurken kaygı duymak tabi ki herkesin yaşayabileceği bir şeydir. Normalde bu kaygı, ortama girdikten sonra ya da konuşmaya başladıktan sonra yavaş yavaş azalır. Fakat sosyal kaygı bozukluğu olan birisi için durum böyle olmaz. Sosyal kaygı bozukluğu yaşayan bir kişi; kalabalık bir topluluğun içine girerken ya da yanında başka insanlar varken sürekli hata yapacağını düşünerek kendini tedirgin hisseder, insanlar tarafından eleştirilme, alay edilme, küçük düşürülme endişesi yaşar. Buradaki fark, kişinin bundan kaçınması, bu kaygıyı yaşamamak için kendini o alanlardan soyutlamasıdır. Bu şekilde davranması kişinin hayatının birçok noktasını etkiler, işlevselliğini kaybeder ve yapacağı, yapabileceği şeyleri de yapamaz hale gelir. Sürekli bir kaçınma içerisinde olur.
Bu sorun yaşamın hangi döneminde olursa olsun kişiyi etkiler. Çocukluk ve ergenlik dönemindeyse okulda; derslerde potansiyelini gösteremez, soru sorulduğunda bildiği halde söyleyemez, parmak kaldıramaz, grup içerisindeki sosyal aktivitelere katılamaz, arkadaşlık ilişkilerini geliştiremez gibi örnekleri çoğaltabiliriz. Yetişkin biri ise iş hayatında gerçek performansını sergileyemez, terfi almada zorluk yaşar ayrıca sosyal hayatında da başarısızdır, ilişki kurmada ve devam ettirmede zorlanır.
Bunun neden kaynaklandığına dair farklı sebepler vardır. Ebeveyn tutumları ya da çevresel sebepler-yaşanılan sosyal ortam (aile-arkadaş) gibi. Çok eleştiren, her şeyde bir hata gören, sert, her şeyin en güzel şekilde olmasını isteyen, çocuğunun da “en mükemmel(!)” olmasını bekleyen ailelerde daha sık rastlanan bir durum olabiliyor. Anne-baba tarafından sürekli eleştiriye maruz kalan çocuk bunu içselleştiriyor ve dışarıdaki insanlar tarafından da eleştirileceğini düşünüyor. Çocuk ‘eleştirilmemek için hata yapmamalıyım, hata yapmamak için de hiçbir şey yapmamalıyım’ düşünce yapısıyla kendi kabuğuna çekiliyor ve yeni bir şeyleri denemekten dahi kaçınıyor.
Bazen de bu durum, kişinin daha önce yaşadığı kötü deneyimlerden sonra ortaya çıkabilir. Mesela bir öğrenci tahtada konu anlatıyorken ya da matematik problemi çözerken şaşırmıştır, anlatamamıştır, tüm sınıf da kendisiyle dalga geçmiştir. Genç, burada; ‘rezil oldum’, ‘herkes beceriksiz olduğumu düşünüyor’ vb. şeyler düşünür. Bir daha da böyle bir durum yaşamamak için derslerde parmak kaldırmaz artık. Bunun gibi birkaç olay daha olduğu zaman artık genç kendini tamamen soyutlar.
Sosyal kaygı yaşayan bir kişide, kaygının seviyesine göre; terleme, kızarma, titreme, eli ayağı dolaşma, nefes daralması, kalp atışının hızlanması gibi fizyolojik semptomlar da görülebilir.
Sosyal kaygı bozukluğu ya da diğer adıyla sosyal anksiyete bozukluğunun psikoterapi ile tedavisi mümkündür, bazı durumlarda buna ek olarak ilaç ile de desteklenir. Sosyal beceri eğitimleri de psikoterapinin çok önemli bir ayağını oluşturur. Bu eğitimler, bireysel ya da grup terapisi şeklinde oluşturulur. Hastalığın seyrine bakılarak uzman tarafından tedavi süreci planlanır.
Uzman Klinik Psikolog Hilal KÜÇÜK